20 Kasım 2019 Çarşamba

Published Kasım 20, 2019 by with 0 comment

ÇANAKKALE / EZİNE / DALYAN KÖYÜ / GEYİKLİ


        
        


   Çanakkale ilinin Ezine ilçesinde bulunan Dalyan Köyü’nün tarihi mirası ve doğal güzelliklerini görüp de etkilenmemek elde değil.


 Bozcaada dönüşü, kaldığımız Dolmuş Kamping’de çam kozalakların altında tembellik yapalım ve sadece yakın civarları keşfedelim dedik .


Dolmuş Kamping’i çadırla gezmeyi sevenlere tavsiye ederim.


Tamamen doğal orman içinde çam ağaçlarının altında, sessiz, sakin ve temiz bir yer. Leziz  ve uygun fiyata yemekler yapan bir kafesi var. Aynı zamanda interneti de olan tesise uğrayın derim.

   
                             

Biz çok beğendik, her fırsatta uğrayacağımız yerler listesine ekledik 

 Odunluk İskelesi


Geyikli -Bozcaada arabalı feribotun'dan indikten sonra sağ dönüp yazlık evlerin arasından geçerken hemen sağda farkedeceğiniz hareketli yer.



              Yazlıkçıların, günü birlikçilerin  sık sık uğrayıp alışveriş yaptığı , balık tutanların, kebap,pide yemek isteyenlerin veye oturup günbatımını kumsalda seyretmek isteyenlerin uğrağı olan bir yer.



                    
palamut depoları

        Bozcaada’ya ulaşım ilk zamanlarda Odunluk iskelesinden, sadece 2-3 arabanın sığabildiği küçük teknelerle, adalı balıkçılar tarafından sağlanıyormuş. Daha sonra Çanakkale Savaşı’nda kullanılan bir çıkartma gemisi ile toplu taşıma hizmeti yapılmaya başlanmış. Odunluk iskelesi konum olarak şiddetli rüzgarlara uygun olmadığı için ulaşıma kapatılarak 90'lı yılların sonunda inşa edilen yeni iskele(Yükyeri) kullanılmaya başlanmış.


Odunluk iskelesi ismini çevresindeki meşe palamudu ağaçlarından alıyor. Meşe ağaçları kerestecilikte, ağacın yemişi olan palamut, çeşitli boya ve deri sanayilerinde kullanılan bir ürün. Odunluk İskelesi, meşe palamutlarını gemilerle dünyadaki birçok ülkeye göndermek için kurulmuş. O günlerden geriye sadece iskele civarında  taştan yapılmış dev palamut depoları kalmış.




         Dolmuş kamping alanından çıkınca 500 metre ileride denize sıfır bir kafe var. Gördüğüm en değişik, en güzel, en rahat ve en güzel manzaralı kafe 



Ne diyeyim . Mutlaka ama mutlaka uğrayın, uğradığınıza değecek.



DALYAN KÖYÜ



    Antik Limanı bulmak için bir --iki kilometre  Dalyan Köyü yazan tabelayı takip ettik. Varınca bu köy bizim köyümüz dediğimiz şirin bir yere geldik.



 Çok geniş olan köy meydanında çay bahçesi, restoranlar, balıkçı tekneleri için korunaklı bir liman, genişçe otopark ve biraz ileride Antik liman kalıntıları arasında denize girilen plaj yeri var.


Dalyan köyü plajı

         Köy kahvesinde çay içerken buranın geçmişini düşünmeden edemedik . Kimler geldi geçti bu limandan sessizce, iz bırakmadan acaba…


Antik liman dan kalanlar

         Uğramadan geçmeyin derim. Ağaçların altındaki kahvede oturup balıkçı teknelerini seyrederken düşünmek ve konuşmak iyiydi.



     Geçmişten günümüze iz bırakanları ise Aleksandreia Troas antik kentinde bulduk.

Aleksandreia Troas Antik Kenti


HERODES ATTİCUS Hamamından kalan kemerler
           
     Tekrardan Assos’a giden yola çıkınca daha birkaç kilometre gitmeden zeytin ağaçlarının altında yolun sağında ve solunda tarihi eserler görmeye başladık.



antik kentin kazı Aleksandreia Troasa alanının girişine geldik.
 Giriş ücretsiz ama hiç ilgili, ilgisiz kimseler yok. Etrafta gezerken de kimsenin olmaması tedirgin etti. Bu kadar tarihi eserin sahipsiz ve değersiz olması üzücü.




    

      M.Ö 310 yılında Makadonya kralı Büyük İskenderin komutanlarından Antigonos Monopthalmos’un kurduğu şehrin ilk adınıda Antigoneia olduğu bilinmektedir.. Devrinin güçlü ve zengin ticaret şehri olmuştur.


         Antigoneia’nın şehri kurma amacı ilk önce Makadonya ile Anadolu arasında deniz yolu ile ticaret yapmak ve Hellen kültürünü yaymak. Bunun için civar şehir halkı yeni kurulan liman kentine göç etmeye zorlanmış. 



 Gargara, Hamaksitos, Neandria, Kolonai, Larisa, Kebren ve Skepsis kentlerinin halkı buraya yerleştirilmiştir.



          Şehri kurduktan 9 yıl sonra   Büyük İskenderin komutanları arasında çıkan savaşta, Lysimakhos yenilen Antigoneia şehri ve hayatını kaybediyor.
                                   

           Lysimakhos savaşta galip gelince ilk önce şehrin ismini İskenderin yurdu anlamına gelen ” Aleksandreia Troas” olarak değiştiriyor. 
       M.Ö 27-14 Augustus devrinde ise şehir yenilenme çalışmaları yapılıyor.


M.S 52 yılında en önemli olay ise Hıristiyanlığı yaymak isteyen Aziz Paulos Anadolu’dan Avrupa’ya geçmek için bu kentte uğraması.



     Miras yolu ile Roma’ya bağlanan Aleksandreia Troas altın çağını Hadrinus  (117- 128) zamanında yaşamıştır.



      Kaz Dağları’ndan su getirilmesi için yapılan büyük su kemerleri ve şehirde yapılan devasa hamam kentin kalkınmasında büyük rol oynuyor. Su mimarisi ile adını duyurmaya başlayan 



 Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki en büyük hamama sahip olmasıyla da adından söz ettirmiş.



         Hadrianus döneminde yaşanan önemli olaylardan bir diğeri ise olimpiyat kurallarının yazılmasıdır. Bölgede yapılan kazılar sonucunda bulunan kitabelerde yazılan kuralların en ilginci, disiplini bozan sporculara kırbaç cezası verilmesidir. Ancak kırbaç cezası sırasında sporcuların sakatlanmamasına dikkat edilmesi de ayrıca belirtilmiştir.



        Hadrianus döneminde yapılan HERODES ATTİCUS hamamının uzunluğu 100 metre üç tarafı gezinme koridorları ile çevrili olarak planlanmıştır.



           Dönemin en büyük hamamı, tiyatrosu, tapınağı, kanalizasyon sistemi ve kenti çevreleyen sekiz kilometrelik surları ile kentin düzenini ve büyüklüğünü gösteriyor.

Hamamı güçlendirme çalışmaları
        Alexandra Troas en görkemli yıllarını Roma döneminde yaşamış, bir ara Doğu Roma’nın başkenti olması da gündeme gelmiştir. 



Ne var ki Konstantinopolis başkent olunca ikinci planda kalmış yavaş yavaş halkı boşalmış ve sönük bir kente dönüşmüştür. Bundan sonra kentteki yapıların taşları sökülerek başka yerlere taşınmıştır.



 Bir iddiaya göre de İstanbul’da yapılan bazı kiliselerde bu taşlar kullanılmıştır. Sonraki yıllarda Çanakkale Boğazında yapılan kaleler ile camilerde de yine bu taşlardan yararlanılmıştır. Bu nedenle de Aleksandreia Troas’dan günümüze belirgin bir kalıntı gelememiştir.
     

       Antik kentte ilk kazı çalışmalarını Alman ekip gerçekleştirmiş 2011 yılında ise Ankara Üniversitesine bağlı Türk ekibe devredilmiştir.


    
     Antik kentten, günümüze ulaşan en görkemli kalıntı Herodes Atticus Hamamı kemeri , su kemerlerinin kalıntıları, Stadion, antik tapınağın zemini ve kent sur duvarları dışında çok sayıda mezar kalıntısı bulunmaktadır.



Antik kentin suru içerisinde özel mülkiyete ait bir alanda tarla sahibi tarafından tesadüfen tespit edilen Pithos'un, yakın geçmişe kadar Ege yöresinde depolama amacıyla kullanıldığını belirten Kazı Başkanı Doç. Dr. Erhan Öztepe, "İnsan ölçülerine yakın yükseklikteki Pithos içinde ele geçen demir tarım aletlerine bakıldığında orak, toprak kazıyıcı çapa, yabani otların kesilmesini sağlayan pala, düzleştirici çapa, otların atılmasını sağlayan diğren, karasabanın toprağı kazıyan demir kalın uçları gibi çeşitli aletler oldukları görülmektedir.



 Bu aletlerin yanında ele geçmiş olan koşum takımı, sabanı çeken hayvanların birbirine bağlanmasını sağlayan tahta parçaya bağlantıyı sağlayan uzun çiviler de ele geçmiştir. Marangozluk aletleri olarak da adlandırılabilecek olan testere, el rendesi, ahşap delici ve kazıyıcı spatula gibi el aletlerinin varlığı M.S. 5'inci yüzyıla dayanmaktadır. Bronzdan imal edilmiş tarım ve marangozluk aletleri, Geç Roma-Erken Bizans dönemi çiftçisinin ahşap işlerle uğraştığını gösteriyor" dedi.

Kestanbolu Kaplıcası


Bozcaada Yükyeri iskelesinden 10 km , Alexandra Troas' a ise 4 km. uzaklıktadır. Alexandra Troas’dan sonra etrafta herhangi bir ev bile bile göremeyeceğiniz, sadece zeytin tarlalarıyla çevrili, güzel manzaralı bir yoldan ilerleyeceksiniz bir süre. Sonra tarihi kaplıcayı yolun hemen üzerinde fark edeceksiniz.




 Etrafta herhangi bir yerleşimin olmaması ve civardaki antik kalıntılar kaplıcaya ayrı bir hava katıyor.



M.Ö. 310 yılında kurulan Alexandra Troas şehrinin tedavi ve kür merkezi olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde kaplıca önemini devam ettirmiştir. Rivayete göre Kanuni Sultan Süleymen savaştan dönen yaralı gazilerini burada tedavi ettirirmiş.




Kestanbolu kaplıcasına Osmanlı Sultanlarından 1. Abdülhamit zamanında, 1895 yılında bir tesis inşa edilmiştir. 1. Dünya savaşında yanan tesis harabe haline gelmiştir. 1963 yılında tekrar modern bir şekilde inşa edilmiş



Hipertermal olan Kestanbolu kaynaklarının su sıcaklığı 54-75 derece arasında değişmektedir. Suyu klorlu, sodyumlu, demirli, florürlü ve  radyoaktif bir bileşime sahiptir. Banyo ve içme kürlerine elverişlidir. Kaplıca suyunun geleneksel olarak romatizma, kadın hastalıkları, solunum yolları, sinir ve kas yorgunluğu, eklem kireçlenmesi, ameliyat sonrası rahatsızlıklarında olumlu etki yaptığı görülmektedir.



            Tarihi Kaplıca üzerinde mülkiyeti belediyeye işletmesi özel sektöre ait bir otel yer alıyor. Odalarında kaplıca suyu kullanılıyor ve kadınlar ve erkekler için ayrı iki havuzu da bulunuyor.





         Apollan Smintheus tapınağını aramak için köy yollarına girip birkaç saat aradığımız halde tabalarının yetersizliğinden bulamadık. Sorduğumuz kişiler ne aradığımızı anlamadılar ya da biz onları anlamadık.

                 
      Apollan Smintheus tapınağını aramak için ana yoldan sapınca farklı farklı köylerden geçerek oraları da keşfetmiş olduk. Daha güzel bir  yol maceramız  oldu.
GEYİKLİ
   

Geyikli'den de bahsetmeden geçmeyelim. Ata Demirer'in yaptığı sinema filmi sayesinde bilinir yaptığı kasaba


Bozcaada'ya gidenlerin ve yazlıkçıların  uğrak yeri.
Kasaba, vefa örneği olarak merkezde bir parka Ata Demirer'in ismini vermiştir.



   
      
BİZ GEZERKEN ÇOK  KEYİF ALDIK SİZLERE DE
PATİ PATİ GEZİLER DİLERİZ.
:) :)




0 comments:

Yorum Gönder