4 Eylül 2018 Salı

Published Eylül 04, 2018 by with 4 comments

İĞNEADA VE KIYIKÖY

                                                     İĞNEADA VE KIYIKÖY


İki arkadaşım ile gittiğim Kırklareli’ne bağlı İğneada ve Kıyıköy sahil kasabaları,denizi,sahili,longoz ormanları,gölleri,dereleri,limanı,köyleri,sokakları ile bizleri büyüledi.


       Bilgi aldığımız İğneada’nın hemen girişinde,İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı İdare ve Ziyaretçi Merkezinde ormana ait müzeyi gezip,kameralarla izlenen longoz ormanına doğru yol aldık.Maalesef arabadan iner inmez sineklerin saldırısına uğradık.
     Bizi uyaran ziyaretçi merkezindeki görevli haklıydı,longozları gezmeye en uygun zaman ilkbahar ve sonbaharmış ve mutlaka cip türü(4x4) bir araba gerekli diyoruz.Arkadaşlarımızla da sinek saldırılarından kurtulmak için Ekim ayında tekrar buraya gelmek için sözleşiyoruz.

      Köylerden Beğendik köyünden Bulgaristsan’a denizden kaçak gidebilir miyiz hayalleri kuruyoruz,çünkü o kadar yakın ki...Daha sonra burada oturuyoruz ve sakin olan sahilin tadını çıkartıyoruz,içimiz huzurla doluyor.Daha sonra orada salaş bir mekanda tenekede tavuk yiyoruz,tavsiyemiz olsun diyelim.

       Liman köyü meydanında kahve molasında gelip geçen satıcıları,yerel halkı,esnafı,turistleri,yazlı
kkçıları seyretmek bize iyi geliyor.

 İğneada’nın güzelliklerine doyamadan,Kıyıköy için yola çıkıyoruz,yoldan 25 km içeride kalan Dupnisa Mağarasına uğramadan gitmeyelim dedik ve yolumuzu oraya kırıyoruz.Yol üzerindeki  Sarp dere üzerinde Uyumsuz'un yerinde gözleme ve çay molası verdik.Doğanın en güzel manzarası ve salıncak bizi olağanüstü derecede mest ediyor...

sarp deresi

Burada en sevdiğim manzara  derenin yeşillikler arasından geçmesi oldu..Bulgaristan’a dereden gidersek yaklaşık 3 km’ye varırmışız,gitmek gerekecek uygun zamanda.


    Dupnisa mağarasına muhteşem demek az kalır .Mağarayı ilk keşiflerinden beri ne amaçla kullanıldı,buzdolabı gibi mi,yerleşim yeri gibi mi,saklanmak için mi,veya insanların girmekten çekindikleri bir yer miydi ? Bunu öğrenmeyi çok isterdim.

 KIYIKÖY

Kıyıköy, Pabuçderesi ile Kazanderesi arasında kalmış bir Karadeniz kasabasıdır.

Denizi,sahili,ormanı,balığı ile ünlü Kıyıköy mutlaka gidilmesi gereken nadide yerlerimizden 
biridir.

TARİHİ

İlk adı Salmydessos'dur.Kıyıköy'ün Salmudassa(Salma-Hisar) " Kutlu,Kutsal,iyi,güzel '' yer ya da 
kent anlamına geldiğini " Pırıltılı Halkın Beldesi'de" denilirmiş.
      
      Tarihci ve dilbilimci Bilge umar M:Ö 400'lu yıllarında Helenler'in buraya Melinophagos'lar
yani" Bal Yiyenlerin Yurdu" ve "Darı Yiyenlerin Yurdu " denildiğini söyler. Bu yörede yaşayan Trak
boyları da bu isimlerle anılıyordu.
        İLK olarak M.Ö 500'lu yılların ilk çeyreğinde Pers imparatoru Darius'un orduları önünden 
Anadolu'dan Balkanlar'a doğru kaçan Lidyalılarca yerleşim yeri olarak kurulduğu düşünülmektedir.
       
     Tarih içerisinde Traklar,Persler, İskitler,Medler,Ceneviz kolonileri gibi birçok medeniyetlere
ev sahipliği yapmıştır.

          Tarih sahnesinde "Romayı yakan adam" olarak geçen Trakya valisi iken Kıyıköy'ü
sayfiye'ye olarak kullanan Neron'dur.
                      
     Roma ve Bizans dönemlerinin izlerini bugün dahi görmek mümkündür.İmparator Justinyen
 döneminde yapılan ve hala ayakta duran surlar,buranın kale-kent olduğunu söyler.
                 

     Justinyen dönemine tarihlenen ,önemli yapı kayaları oyularak yapılan Aya Nikola Manastırıdır.
Zemin kat kilise ve ayazmadan oluşurken,üst katta keşiş odaları yer almaktadır.
"Terleyen Heykel" diye mucize yaratığına inanılan Aziz Nikola'ya ait önemli bir heykelciğin
ve manastırın diğer değerli eşyaları Rus ve Bulgar işgallerinde kaçırılmıştır.

      Gözlerden uzak, kendi ürettikleriyle geçinen Keşişlerin yanı sıra şifa arayan, dünya nimetlerinden
vazgeçen inanç sahiplerinin uğradığı önemli sığınaklardan biriydi Aya Nikola Manastırı,tekrar
değer bulacağı zamanları beklemektedir.

     Osmanlı-Rus savaşı Rusların,Balkan savaşları sonrası Bulgar ve Yunan işgallerini yaşayan Kıyıköy,
tarih kitaplarında adı geçen tarihi sınır hattının bir ucunda yer almıştır."MİDYE-ENEZ" hattı.
   

      KIYIKÖY'ÜN İSMİ


    Vize ilçesine bağlı Kıyıköy 1960 yılına kadar adı Midye idi.Midye isminin yabancı kökenli 
olduğu düşünülür,kasabanın deniz kıyısında bulunmasına dikkate alarak Kıyıköy demişlerdir.
O dönemlerde Rum ve Bulgar nüfusun ağırlıklı yaşadığı bölgeye,mübadele sonrasında denizciliği
 iyi bildikleri için Selanik göçmenleri yerleştirilir.
             
     
     



otelden görüntü

    Kıyıköye vardığımızda akşam olmak üzereydi,deniz manzaralı bir otelde sıkı pazarlıkçı bir arkadaşımız sayesinde gayet uygun fiyata kaldık.Kıyıköyün limanı,dar sokakları ,eski evleri,denizi ve Papuç deresinde tekne gezisi yapmamız bal tadındaydı.
Huzurun rengi
akşam saatleri

liman böyle olmalı
pabuç deresinde tekne gezintisi

pabuçderesi

manastır
    ŞİMDİ SIRA İĞNEADA'DA GEZDİĞİMİZ YERLERİN KISA BİR TARİHİ...


İğneada:Thyn'lerin yaşadığı yer anlamına gelen Thynias adını Trak kaviminden almış.
      Cumhuriyet döneminden önce Balkan Savaşı esnasında Bulgaristan istilasına uğrayan
İğneada,Midye-Enez hattının çizilmesiyle Bulgaristan'a kalmışken Edirne'nin de kaybedilmesi sebebiyle yapılan taarruz ve antlaşmalarla bugünkü Trakya sınırı çizilmiş ve İğneada topraklarımıza katılmıştır.

     İĞNEADANIN İSMİ ;İğneada'nın fethini yöneten komutanın adı İne Bey'dir. Buraya kendi adını verir ve "İneada" adı zamanla İğneada olur.
    İğneada'nın burnu iğne şeklindedir  yüzden adı İğneada'dır gibi düşünülse de adını tarihten alır.


 LONGOZ ORMANLARI

Ülkemizin 39.milli parkı olarak ilan edilmiş.Milli park alanı,Demirköy'e 25 km uzaklıkta ve İğneada sınırları içerisinde yer alıyor.


Yıldız(İstranca) Dağların'dan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve mevsimsel olarak sular altında kalması sonucu milli parktaki longoz ormanları oluşmuştur.
longoz'dan görüntü



Longoz ormanlarıyla kumullar ( Rüzgarların taşıdığı kumların çökmesiyle kumullar oluşur. gevşek yapıya sahip kumullar sürekli yer değiştirirler ) arasında büyüklükleri değişen lagün gölleri ve iç kısımlardaki orman iç gölleri,bölgenin sulak alanlarını oluşturur.

     Zengin bitki örtüsüne sahip 5 göl bulunur.
 Erikli gölü;yaz aylarında denize bağlantısı kesilen bir lagün.
Mert gölü; Çavuş derenin denize döküldüğü yerde oluşmuş.
Saka gölü; Alanın en güneyinde bulunan  orman ve kumullar arasında bulunan küçük bir göldür.
HAMAM ve PEDİNA  GÖLÜ;ise iç tarafta yer alıyor.

         Erikli, Mert ve Saka göllerinin önlerindeki kumul engeli sebebiyle deniz ile bağlantılarının kesilmesi, ilkbaharda fazla gelen suların geriye doğru taşmasına ve düz araziyi kaplamasına sebep oluyor. Bu taşkın alanlar su ormanlarını ve birbirinden farklı göl ve orman ekosistemlerini oluştururlar.

Kıyıda yer alan kumullar barındırdığı endemik bitki örtüsü,önemli kuş göç yolları üzerinde bulunan
bölge,gölleri,sazlık ve sulak alanları ile göçmen kuşlar için yaşamsal bir konaklama alanıdır.

    Evliya çelebi seyahatnamesinde 1660 yılında İğneada açıklarından Bulanık Dere'nin  denize döküldüğü yerden üzeri kiremitli yaklaşık 300 haneli bir Rum yerleşim yerinin olduğunu yazmıştır.

      2.Dünya savaşı sırasında Yahudileri taşıyan bir gemi bu sularda batırılmıştır. İçerisinde çok sayıda silah,top ve tüfek olduğu söylenmektedir.

     İğneada parkı yapımında da Osmanlı dönemine ait birçok top ve gülle bulunmuştur.

  Liman Köyü
kahve molası 


    İğneada'ya 4 km uzaklıkta bulunan Liman köy'de, denizin 50-60 metre yamacında yer alan tarihi fener,Karadeniz'in en batısında'ki deniz feneridir.

Sultan Abdülmecit döneminde 1866 yılında Fransızlara yaptırılan fener, halk arasında Fransız feneri olarak bilinmektedir.

        İğneada çevresinde yörenin tarihine ışık tutan birçok tarihi yapı yer almaktadır.
Sivriler köyü/Çatalarmut mevkinde Cenevizlilere ait yıkılmış kalelere rastlanmaktadır.Köy içerisinde  Traklara ait mezarlıkların olduğu söylenmektedir.
 

DUPNİSA MAĞARASI


zorlu uzun bir yol
                      



    Kırklareli mağara turizmi denince akla ilk önce Dupnisa Mağarası gelmektedir. 2003 yılında turizme açılan sulak alan niteliğindeki Dupnisa Mağarası İlimizde yer alan önemli mağara ekosistemlerindendir. Yıldız (Istranca) Dağları’nın derin vadilerle yardığı Demirköy İlçesine bağlı Sarpdere Köyü’nün güneybatısında yer alır. Toplam uzunluğu 2.720 metre olan sistemin üst katında Kuru ve Kız Mağarası, 50 - 60 metre aşağıda Sulu Mağara yer alır. İçinden devamlı bir yer altı nehri akar ve deniz yüzeyinden 345 metre yukarıda giriş ağzı bulunur. Son noktası ise girişten 61 metre daha yukarıda bulunur. Kız Mağarası, içinde yaşayan yarasaların yoğunluğu nedeniyle turizme tamamen kapalıdır. Sulu mağaranın 250, Kuru Mağara'nın ise 200 metresi turizme açıktır. Yarasaların olmadığı Kuru Mağara yılın 12 ayı turizme açık, sulu mağara ise 15 Kasım – 15 Mayıs arasında yarasaların yoğunluğu nedeniyle turizme kapanır. 
  
Dupnisa Mağarasında; 11 türden yaklaşık 60 bin yarasa ile 184 mağara omurgasızının yaşaması önemli bir yer altı habitatı olduğunu göstermektedir. 
Türkiye mağara literatüründe en bilinen mağaralar arasında yer alan Dupnisa Mağarasının içinde, sürekli akışa sahip yer altı nehri ve bu nehrin oluşturduğu, derinliği yer yer 2 metreye ulaşan göletler bulunmaktadır. Kuru ve Sulu mağaralarda süt beyazdan kırmızı ve kahverenginin her tonunda renge sahip dev sarkıtlar, dikit ve sütunlar ile damla taş havuzları yer alır.

Dupnisa Mağarasının bulunduğu bölgede günübirlik piknik ve doğa gezileri de yapılabilmektedir.  

Beğendik köyü


       Bulgar hududunu oluşturan 3 metre enindeki Rezve deresi kıyısına kurulu Beğendik köyünü,Atatürk örnek köyü olarak yapılmış.

Kısacası biz buraya bayıldık,yolunuz düşerse buralara uğramanızı tavsiye ederim.Size pati pati geziler :)




   

Read More