İstanbul Boğazı
denince aklıma ilk gelen şeyler : denizin renklerindeki değişim,denizdeki
vapurların ,teknelerin, sandalların trafiği ve tabi ki yalılar ,köşklerin eskimiş
güzellikleri...
Kız Kulesi
İstanbul; içinden geçen, iki kıtayı birbirinden ayıran Boğaz'ı
olmasa bu kadar gösterişli geçmişe sahip olabilir miydi?
Galata Kulesi
İSTANBUL BOĞAZI'NIN COĞRAFYASI
Asya ve Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran,Karadeniz’i Akdeniz’e
bağlayan İstanbul boğazı yüzyıllardır
birçok devletin dikkatini çekmiş ve hala çekmektedir.
Sultan Ahmet Cami
Araştırmalara göre İstanbul boğazının yaklaşık 7 bin yıl önce,
4. jeolojik dönemde vadi arazisinin çökmesi ile meydana geldiği düşünülüyor. Bu
konuda maalesef kesin bir kanıt yok. Genel kanı ise fay hattı geçen arazinin
çöktüğü ve deniz suları ile doldurduğudur.
Çöken alanın Karadeniz ve Marmara
suları ile dolmasıyla boğaz oluşmuş, iki deniz birbirine bağlanırken iki kıtada
birbirinden ayrılmıştır.
Tarihi Yarım Ada
Tarihi Yarım Ada
. Girintili çıkıntılı yapıya sahip
İstanbul boğazı yaklaşık 30 km uzunluğunda… Bazı yerlerinde iki yaka birbirine
yakın, bazı yerlerinde daha uzaktır.
Tarihi Yarım Ada
İstanbul Boğazı’nın en dar olan bölümü Rumeli ve Anadolu Hisarı arasındaki bölümdür. Bu alan toplamda 760 metrelik bir genişliğe sahip. En geniş bölümü ise 3600 metre civarında. (Rumeli Feneri – Anadolu Feneri)
Tarihi Yarım Ada
İstanbul Boğazı’nın en dar olan bölümü Rumeli ve Anadolu Hisarı arasındaki bölümdür. Bu alan toplamda 760 metrelik bir genişliğe sahip. En geniş bölümü ise 3600 metre civarında. (Rumeli Feneri – Anadolu Feneri)
Boğazın
derinliği güneyden kuzeye gittikçe artar, ortalama derinlik 60 metre
civarındadır. En derin yeri 100-120 metre derinliğindedir. En derin bölge ise
Kandilli – Bebek arasıdır.
İSTANBUL BOĞAZI KÖPRÜLERİ
1836 yılında II.Mahmut döneminde İlk köprü ahşap olarak Haliç
üzerine yapılır. İsmine HAYRATİYE KÖPRÜSÜ
denir.
15 TEMMUZ ŞEHİTLER KÖPRÜSÜ (1.KÖPRÜ)
İlk adı Boğaziçi
Köprüsü olan köprü ulaşıma 30 Ekim 1973 te açıldı. 26 Temmuz 2016
yılına kadar Boğaziçi Köprüsü adı kullanılırken. 15 Temmuzdaki darbe
girişiminde burada hayatını kaybedenler anısına köprünün adı 15 Temmuz
Şehitler Köprüsü olarak değiştirildi.
Yapımını İngiliz ve Alman firmalarının üstlendiği köprünün, köprünün
bir ayağı Avrupa yakasında Ortaköy iken Anadolu yakasında ise Beylerbeyi
semtindedir..
1.köprü ( 15 Temmuz Şehitler Köprüsü )
1.köprü ( 15 Temmuz Şehitler Köprüsü )
İki ayakları arası uzunluğu 1074 metre ve 6
şeritli olup 1973 yılında dönemin Fahri Korutürk tarafından açıldı.
1.köprü ( 15 Temmuz Şehitler Köprüsü )
FATİH SULTAN MEHMET KÖPRÜSÜ
3 Temmuz 1988 de hizmete giren asma köprünün bir ayağı Anadolu tarafında Kavacık diğer ayağı ise Rumeli Hisarüstün'dedir.
FATİH SULTAN MEHMET KÖPRÜSÜ
3 Temmuz 1988 de hizmete giren asma köprünün bir ayağı Anadolu tarafında Kavacık diğer ayağı ise Rumeli Hisarüstün'dedir.
2.köprü (Fatih Sultan Mehmet köprüsü )
Kule ayakları arasındaki uzunluk 1090 metreyi bulur. Boğaz
köprüleri Asya ve Avrupayı birbirine bağlamasının yanında
2.köprü (Fatih Sultan Mehmet köprüsü )
2.köprü (Fatih Sultan Mehmet köprüsü )
Ülkemizin önemli günlerinde ve şampiyonluk kutlamalarında köprümüz güzel renklerle ve bayraklarla süslenmektedir.
2.köprü (Fatih Sultan Mehmet köprüsü )
2.köprü (Fatih Sultan Mehmet köprüsü )
En son yapılan köprünün bir ayağı Avrupa yakasında Sarıyer’in
Garipçe mahallesi diğer ayağı ise Anadolu yakasında
Beykoz’un Poyrazköy semtinde bulunuyor. Köprünün özelikleri açısından
dünyanın en geniş köprüsü genişliği 59 metre, kule yüksekliği 322 iki ayağı
arasında ki mesafe ise 1408 metre ile İstanbul Boğazın da ki en uzun ve en
geniş köprü konumunda.
3. Köprü (Yavuz Sultan Selim Köprüsü)
Üç köprüden de gece
veya gündüz geçseniz müthiş görsellere tanık olabilirsiniz.
Özel firmaların yanı sıra İstanbul Şehir Hatları’na bağlı vapur
ve teknelerle yapılıyor.
İstanbul’u denizden
görmek çok keyifli ve yolculukların en güzellerinden.Yalılara mı tepelerdeki camilere
mi teknelere mi ufak motorlara mı denizin rengine mi bakacağımıza
şaşırıyoruz.Her şey bu kadar muhteşem
görünebilir mi?
Şehir hatlarının
Eminönü'nden kalkan ve size Boğaz'ı gezdiren uzun ve kısa turları mevcut.
Biz uzun turu tercih ettik. Termosumuzda çayımızı,simidimizi alıp
vapura bindik..
***Vapurdaki büfede sıcak ve soğuk içecekler ve atıştırmalıklar satışı var.
Bizim tercihimiz ise termosumuzda çayımızı ve simidimizi alıp vapura bindik..
***Vapurdaki büfede sıcak ve soğuk içecekler ve atıştırmalıklar satışı var.
Bizim tercihimiz ise termosumuzda çayımızı ve simidimizi alıp vapura bindik..
HERGÜN
|
||||||
EMİNÖNÜ
|
BEŞİKTAŞ
|
ÜSKÜDAR
|
KANLICA
|
SARIYER
|
R.KAVAĞI
|
A.KAVAĞI
|
Kalkış
|
Varış
|
|||||
10:35
|
10:50
|
11:05
|
11:35
|
12:05
|
12:15
|
12:25
|
A.KAVAĞI
|
R.KAVAĞI
|
SARIYER
|
KANLICA
|
ÜSKÜDAR
|
BEŞİKTAŞ
|
EMİNÖNÜ
|
Kalkış
|
Varış
|
|||||
15:00
|
15:10
|
15:20
|
15:40
|
16:10
|
16:25
|
16:40
|
Tur süresi 6 saatir.
|
Altı saat sürecek bu turda İstanbul Boğazı'nın tüm güzelliklerini denizden
görmek için 25₺ olan biletlerimizi alıp bol muhabbetli,çaylı,simitli turumuza başladık .
Eminönü'den 10.35'de başlayan vapur turumuzun ilk durakları olan Beşiktaş ve Üsküdar İskeleleleri'nde sadece yolcu alıp,yolcu indirdi.
12.30 gibi Anadolu Kavağı'na vardık inerken görevliler 15.00'a kadar buradayız dediler.2,5 saatimiz vardı.Gecikmeyin beklemiyoruz uyarısını yaptılar.
İskeleye indiğimiz andan itibaren balık lokantalarının çağrı sesleri, balık kokusu...
Balık yeme konusunda karar verdikten sonra iki buçuk saati iyi değerlendirmek için beğendiğimiz lokantaya baştan siparişileri verip Yoros Kalesi'ne çıkmaya başladık.
Dönüşte balıkçıyı arayıp siparişlerimizi pişirmesini istedik. Doğru karar vermiştik.
Yoros Kalesi'ne köyün içinden,mezarlıktan ve daha yukarıda olan çay bahçeleri ve lokantaların içinden merdivenli yollardan geçerek vardık. Ayaklar sağlam iken gidilmeli...
Yoros Kalesi'ne çıkarken de kaledeyken de boğaz manzarası çok güzel . Yorgunluğumuza deydi.
Bol bol resim çektik,çektirdik.İnişimiz yokuş aşağı olduğu için çok rahattı.İnerken aradığımız lokantada balıklarımız hazırdı. Plan çok iyi oldu.Tatlı yemeğe ve çay içmeye bile vaktimiz kaldı.Tavsiye ederim.
Eminönü'den 10.35'de başlayan vapur turumuzun ilk durakları olan Beşiktaş ve Üsküdar İskeleleleri'nde sadece yolcu alıp,yolcu indirdi.
Kanlıca İskelesi'nde Kanlıca yoğurdu satan satıcılar vapurda satış yaptılar. Sanırım 15 dakika kaldık bu iskelede. Bizim de vapurdan iskelenin resmini çekmek için bol bol zamanımız oldu.
Sarıyer ve Rumeli Kavağı'nda da 10 dakikalık duraklamalar haricinde bekleme olmadı. 12.30 gibi Anadolu Kavağı'na vardık inerken görevliler 15.00'a kadar buradayız dediler.2,5 saatimiz vardı.Gecikmeyin beklemiyoruz uyarısını yaptılar.
İskeleye indiğimiz andan itibaren balık lokantalarının çağrı sesleri, balık kokusu...
Balık yeme konusunda karar verdikten sonra iki buçuk saati iyi değerlendirmek için beğendiğimiz lokantaya baştan siparişileri verip Yoros Kalesi'ne çıkmaya başladık.
Dönüşte balıkçıyı arayıp siparişlerimizi pişirmesini istedik. Doğru karar vermiştik.
Yoros Kalesi'ne köyün içinden,mezarlıktan ve daha yukarıda olan çay bahçeleri ve lokantaların içinden merdivenli yollardan geçerek vardık. Ayaklar sağlam iken gidilmeli...
Yoros Kalesi'ne çıkarken de kaledeyken de boğaz manzarası çok güzel . Yorgunluğumuza deydi.
Bol bol resim çektik,çektirdik.İnişimiz yokuş aşağı olduğu için çok rahattı.İnerken aradığımız lokantada balıklarımız hazırdı. Plan çok iyi oldu.Tatlı yemeğe ve çay içmeye bile vaktimiz kaldı.Tavsiye ederim.
Yalılardan hangisi bizim olsa kimler otururdu diye muhabbet etmeye başladık hemen. Beşiktaş ,Üsküdar, Kanlıca ,Sarıyer ve Rumeli Kavağı'ndan geçtik.Her yeri görme fırsatı bulduk.. Her gün denizden bu güzergahı kullananlar bıkar mı,bıkmaz mı ? Size soruyorum.
Hayallerimize son
noktayı Anadolu Kavağı'ndan ev almakla koyduk. İnşallah diyelim,belki olur.
Rumeli Hisarı
Rumeli Hisarı
Anadolu Kavağı; İstanbul’un en şirin en güzel en doğal balıkçı
köyü … Limandan iner inmez balık lokantaları karşılıyor bizi. Taze balıklar,mezeler ve tatlılarda gözümüz kalsa da dönüşte yeriz
diyoruz.
Yoros Kalesi'ne çıkmak için yola koyuluyoruz.
Yeşillikler içinde dar sokaklar, değişik değişik mimaride tek veya çok katlı evler gördük,çok beğendik.Yollar bitmiyordu adeta...
Yoros Kalesi'ne çıkmak için yola koyuluyoruz.
Yeşillikler içinde dar sokaklar, değişik değişik mimaride tek veya çok katlı evler gördük,çok beğendik.Yollar bitmiyordu adeta...
Kale'ye çıkarken yeşillikler
içindeki lokanta ve çay bahçesi içinden geçtik..
ANADOLU KAVAĞI
Yoros Kalesi'nin eteklerine saklanmış sahil kasabası 1946 yılına kadar askeri
bölge içinde olan Anadolu Kavağı, Rumeli kavağı gibi köye giriş çıkışlar da
hüviyet kontrolü yapılırdı. Gayrimüslimlerin girişi kesinlikle yasaktı.
ANADOLU KAVAĞI İSMİ NEREDEN GELMİŞ ?
Diğer söylenceye göre ise köyün meşhur kavak incirinin köy
adı olmasıdır.
EVLİYA ÇELEBİ
“Baştan başa Müslüman kasabasıdır.
Merkezinde 800 civarında hanesi, yedi mescidi, bir hamamı, 200 kadar dükkanı,
bekar evleri, sıbyan mektebi ve bir çeşmesi vardır.
Halkı gemici, bağcı ve tüccardır.” der.
Osmanlı yöneticilerinin öteden beri ehemmiyet verdiği milletler arası karantina işlemleri için 1838’de meşhur Kavak Tehaffuzhanesi inşa edilir.
Halkı gemici, bağcı ve tüccardır.” der.
Osmanlı yöneticilerinin öteden beri ehemmiyet verdiği milletler arası karantina işlemleri için 1838’de meşhur Kavak Tehaffuzhanesi inşa edilir.
TEHAFFUZHANE : Yolculuk
sırasında, yolcuları ve personeli arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin
karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve
hastaların iyileştirilmeleri için, büyük limanlara yakın kıyılarda kurulmuş olan
sağlık kuruluşu.
YOROS KALESİ
Anadolukavağı Kalesi veya Ceneviz kalesi olarak da bilinen bu kalenin adı ''kutsal yer " anlamına gelen Hieron'dan geliyor.
Yoros adı da "dağ" anlamındaki "oros"tan gelmiştir.Bu da kutsal olduğunu düşündürüyor.
Yoros kalesi'nin bir Ceneviz yapısı olduğuna inanılır. Kulenin birinde görülen Grekçe kitabe
buranın Bizans inşaatı olduğunun gösterir.
1305 te kale, Şile kalesi ile birlikte Türklerin eline geçmiş fakat uzun süreli olmamıştır.
1348'de Karadeniz ticaret yoluna hakim olan Cenevizlerin eline geçer.
Yıldırım Bayezid'in, 1391'de Yoros kalesini aldığı ve Osmanlının, Konsantinopolis'i fethetme yolunda bir üs olarak kullanılmıştır.
İç duvarlarda birisinde haç işareti bulunmaktadır.
İstanbul Üniversitesi tarafından yapılan arkeolojik çalışmalar devam etmektedir.
CEVRİYE HATUN ÇEŞMESİ
Meydanda bulunan XVIII. yüzyıldan kalma oymalı çeşme bulunur.
MİDİLLİ ALİ REİS CAMİİ
Küçük cami 1593 yaptıran Midilli Hacı Ali Reis caminin hemen yanında bulunan türbesinde yatıyor.
Anadolukavağı Kalesi veya Ceneviz kalesi olarak da bilinen bu kalenin adı ''kutsal yer " anlamına gelen Hieron'dan geliyor.
Yoros adı da "dağ" anlamındaki "oros"tan gelmiştir.Bu da kutsal olduğunu düşündürüyor.
Yoros kalesi'nin bir Ceneviz yapısı olduğuna inanılır. Kulenin birinde görülen Grekçe kitabe
buranın Bizans inşaatı olduğunun gösterir.
1305 te kale, Şile kalesi ile birlikte Türklerin eline geçmiş fakat uzun süreli olmamıştır.
1348'de Karadeniz ticaret yoluna hakim olan Cenevizlerin eline geçer.
Yıldırım Bayezid'in, 1391'de Yoros kalesini aldığı ve Osmanlının, Konsantinopolis'i fethetme yolunda bir üs olarak kullanılmıştır.
İç duvarlarda birisinde haç işareti bulunmaktadır.
İstanbul Üniversitesi tarafından yapılan arkeolojik çalışmalar devam etmektedir.
CEVRİYE HATUN ÇEŞMESİ
Meydanda bulunan XVIII. yüzyıldan kalma oymalı çeşme bulunur.
MİDİLLİ ALİ REİS CAMİİ
Küçük cami 1593 yaptıran Midilli Hacı Ali Reis caminin hemen yanında bulunan türbesinde yatıyor.
İSTANBUL BOĞAZININ TARİHİ
Asya ve Avrupa
kıtalarını birbirinden ayıran Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan İstanbul boğazı, yüzyıllardır birçok
devletin dikkati çekmiş ve hala çekmektedir.
Bilinen
tarihine göre ; M.Ö VII. Yüzyılda ,Trakya kökenli bir prens olan Bizas
tarafından kurulan İstanbul. Bizans’ın kurduğu şehir anlamına gelen Bizantion
ismini alır.
Daha sonra M.Ö devirlerinde
yunan şehir devletlerinin idaresinde kolini görünümündedir. Truvalılar,
Atinalılar, Ispartalılar, dönem dönemde perslerin eline geçer ve M.Ö II.
yüzyıllarda Anadolu’ya hakim olmaya başlayan Roma imparatorluğu M.S 196
yılında Septimus Severius zamanında
Bizantionu (İstanbulu) topraklarına
katar.
IV.yüzyılın başlarında İmparator konstantinos devrinde Bizantion Romanın yerine , Roma İmparatorluğunun başkenti olur. Nova Roma ( yeni roma ) denilen şehir , sonradan Konstantionopolis olarak anılır.
395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantionopolis Doğu Roma( Bizans) İmparatorluğunun başkenti olmaya devam etmiştir. Bizans döneminde ise Araplar ve Bulgarlar Konstantionopolis’i devamlı saldırlar düzenler fakat başarılı olamazlar.
IV.yüzyılın başlarında İmparator konstantinos devrinde Bizantion Romanın yerine , Roma İmparatorluğunun başkenti olur. Nova Roma ( yeni roma ) denilen şehir , sonradan Konstantionopolis olarak anılır.
395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantionopolis Doğu Roma( Bizans) İmparatorluğunun başkenti olmaya devam etmiştir. Bizans döneminde ise Araplar ve Bulgarlar Konstantionopolis’i devamlı saldırlar düzenler fakat başarılı olamazlar.
XI. yüzyıldan
itibaren Türkler Anadolu’ya girerek Bizansın komşusu ve düşmanı olurlar.
Asya ve
Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran,Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan İstanbul boğazına hakim olmanın yüzyıllar boyunca
ekonomik ,siyasi ve askeri değerlere etkisi çok büyüktür.
Ekonomik
değerleri korumak kolay olmamış
İstanbul’un fethi sonrasında İstanbul Boğazı tamamen Osmanlı hâkimiyetine
girmiş ve 1484 yılındaki fetihler sonrası Karadeniz adeta bir iç deniz durumuna
gelmiştir. Böylelikle, Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerinde uzun bir süre tek
taraflı uygulaması söz konusu olmuştur. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar
Karadeniz ve Boğazlar, barış zamanında diğer devletlerin gemilerine –özellikle
de savaş gemilerine- kapalı tutulmuş, bu uygulama Osmanlı İmparatorluğu’nun
“Eski Kuralı” yani Kaide-i Kadime deyimiyle
anılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Boğazlar üzerindeki mutlak tasarrufu ise
devletin güç kaybetmesiyle birlikte kademeli bir şekilde değişmiştir.
Osmanlı Devleti bazı devletlerle yaptığı
ikili antlaşmalarla bu devletlere kendi karasularında ticaret yapma hakkı
tanımıştır. Bunun temel nedeni, Avrupa’da Osmanlı Devleti’ne karşı oluşturulan
haçlı birliğine karşı bu ülkelerin desteğini alarak Avrupa Hıristiyan birliğini
parçalamaktır. Verilen bu imtiyazlar Karadeniz’in Osmanlı Devleti’nin tam
kontrolünde olması sebebiyle otoritesini olumsuz etkilememiş.
Osmanlı Devleti’nin zayıflayıp büyük
devletlerin çeşitli imtiyazlar elde etmek ve Avrupa’da üstünlük kurabilmek için
Boğazların ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin hedef kabul edilmesi ile devam
etmiştir. Osmanlı devletinin aldığı yenilgilerden sonra 21 Temmuz 1774
tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmış ve bu
antlaşma neticesinde;
Çarlık Rusya Karadeniz kıyılarına ulaşmış; dolayısıyla Karadeniz Osmanlı Devleti’nin bir iç denizi olma özelliğini kaybetmiş,
Rus ticaret gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçmeleri garanti altına alınmıştır.
Çarlık Rusya Karadeniz kıyılarına ulaşmış; dolayısıyla Karadeniz Osmanlı Devleti’nin bir iç denizi olma özelliğini kaybetmiş,
Rus ticaret gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçmeleri garanti altına alınmıştır.
Rus savaş gemilerinin Karadeniz’den Akdeniz’e çıkmasını Osmanlı devleti
kesin olarak reddetse de I.Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgali üzerine Osmanlı
Devleti, Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmış ve imzalanan İstanbul Antlaşması neticesinde;
Tarihte
ilk defa olarak Rus harp gemilerinin Boğazlardan geçerek Akdeniz’e
açılmaları resmen kabul edilmiş,Boğazlar,
Osmanlı devleti ile Rusya’nın ortak taahhüdü altına girmiştir.
Sonuçta, Karadeniz ve Boğazlar devletler arası rekabetin konusu haline
getirilmiştir. Yaşanan siyasi olaylar neticesinde, Osmanlı Devleti, sadece
Ruslara Karadeniz’de üstün bir durum tesis etmek fırsatını vermektense, diğer
devletlere de geçiş hakkı tanıyarak devletler arasında bir denge politikası
uygulamayı daha uygun bulmuş, bu kapsamda İngiltere ile Kale-i Sultaniye (Çanakkale) Antlaşması’nı imzalamıştır.
Antlaşmaya göre Osmanlı Devleti, barış zamanında Boğazları hiçbir yabancı
devletin savaş gemisine açmamayı taahhüt etmiştir. Bu tarihten sonra “Boğazlar
Meselesi” uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
İngiliz, Rus ve Fransız ortak donanmasının Navarin’de Osmanlı donanmasını
yakması ve daha sonraki dönemde Rusya’nın Edirne’yi ele geçirmesi neticesinde
imzalanan Edirne Antlaşması ile Rusya’nın
ticaret gemilerinin yanı sıra, Boğazlar barış zamanında tüm yabancı devletlerin
ticaret gemilerine de açık hale getirilmiştir. Mısır valisi Mehmet Ali Paşa
isyanı neticesinde Rusya’nın destek ve yardımını sağlamak amacıyla, 1833
yılında imzaladığı Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın gizli
maddelerinde, Rusya’nın muhtemel bir savaşta Osmanlı Devleti’ne yapacağı
yardıma karşılık, Osmanlı Devleti’nin Boğazları diğer bütün yabancı devletlerin
savaş gemilerine kapatması esası kabul edilerek Rusya’nın yıllardır arzuladığı
durum gerçekleşmiştir.
Çok Taraflı Antlaşmalar Devresi :
Bu durum karşısında beş büyük devlet (İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya,
Avusturya) ile Osmanlı devleti arasında 1841 yılında Londra Boğazlar Sözleşmesi akdedilmesiyle çok taraflı
antlaşmalar devri başlamıştır.
1841 Londra Boğazlar
Sözleşmesi kapsamında;Barış
zamanında Boğazları bütün devletlerin savaş gemilerine kapatılması,Savaş
zamanında ise hafif savaş gemilerine özel fermanlarla Boğazlardan geçiş
hakkı verebilmesi kararlaştırılarak Rusya’nın “Hünkâr İskelesi
Antlaşması”yla Boğazlar üzerinde sahip olduğu tekel ortadan
kaldırılmıştır.
Bu sözleşmeyle dönemin
güçlü Avrupa devletleri, deyim yerindeyse emellerine kavuşmuşlar ve Boğazlardan
geçiş rejimini çok taraflı bir antlaşmayla teminat altına almışlardır.
Daha sonra akdedilen 1856 tarihli Paris Antlaşması’nda,
Karadeniz’in tarafsızlığından bahsedilirken, Boğazların “katiyen ve daimi
olarak memnu ve mesdud” yani kapalılığı esası kabul edilmiştir.
Rusya, 1870’de tek taraflı olarak Paris Antlaşmasının ilgili hükümlerini tanımadığını ilan etmiş, bunun üzerine Londra’da yeniden bir konferans toplanmış ve Karadeniz Hakkında Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti ve Rusya’nın Karadeniz’de donanma bulundurma ve tersane kurma hakları yeniden kabul edilmiştir. Rusya bu antlaşmayla sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirmek için inisiyatifi ele geçirirken, Osmanlı Devleti ise kısa bir süreliğine kendi kıyı toprakları üzerinde kısmi egemenlik hakkına yeniden kavuşmuştur.
Rusya, 1870’de tek taraflı olarak Paris Antlaşmasının ilgili hükümlerini tanımadığını ilan etmiş, bunun üzerine Londra’da yeniden bir konferans toplanmış ve Karadeniz Hakkında Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti ve Rusya’nın Karadeniz’de donanma bulundurma ve tersane kurma hakları yeniden kabul edilmiştir. Rusya bu antlaşmayla sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirmek için inisiyatifi ele geçirirken, Osmanlı Devleti ise kısa bir süreliğine kendi kıyı toprakları üzerinde kısmi egemenlik hakkına yeniden kavuşmuştur.
Rusya, batılı ülkeler tarafından “hasta adam” olarak tabir edilen Osmanlı
Devleti’nin Karadeniz’deki hâkimiyetine son vererek Karadeniz’i bir Rus iç
denizi haline getirmek için “93 Harbi” olarak da bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’nı
başlatmış, Osmanlının ağır mağlubiyeti sonucunda yapılan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile;
Boğazlar
konusunda 1841 “Londra Antlaşması”nın hükümleri tekrar teyit edilirken,Antlaşmaya
Boğazların barışta ve savaşta Rus limanlarına gelecek ya da Rus
limanlarından gidecek tarafsız ticaret gemilerine açık bulundurulacağı
hükmü de eklenmiştir.
Osmanlı Devleti I.
Dünya Savaşında Boğazları kendi rızası dışındaki bütün yabancı harp ve ticaret
gemilerine kapatmıştır. Fakat yenilginin sonucunda imzalanmak zorunda kalınan
Mondros Mütarekesi’yle Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın her iki kıyısında
yer alan istihkâmların müttefik devletlerce işgalini kabul etmek zorunda kalmıştır.
10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’yla Boğazların
savaş ve barış zamanlarında bütün yabancı devletlerin savaş ve ticaret
gemilerine, sivil ve askeri uçaklarına açık olması ilkesi doğrultusunda yeni
bir Boğazlar rejimini öngören bir döneme girilmiştir. Görülmektedir ki, Osmanlı
Devletinin kaderi, denizlere ve Türk Boğazlarına hâkimiyeti ile paralellik
göstermiş; devletin gelişmesi ile tam hâkimiyet dönemine girilmiş, devletin güç
kaybetmesiyle de Boğazlar üzerinde hâkimiyet giderek azalmıştır.
24 Temmuz 1923 tarihinde, yeni ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti’nin
imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’nın Boğazlardan
geçiş rejimine ilişkin temel prensibini içeren 23. maddesine göre;
Çanakkale
Boğazı’nda, Marmara Denizi’nde ve İstanbul Boğazı’nda, barışta ve savaşta,
denizden ve havadan geçiş ve ulaşım serbestliği ilkesi kabul edilmiş.
Diğer taraftan, Boğazlar Milletler Cemiyeti’nin koruması altına alınırken, Boğazlara ilişkin düzenlemeler bir uluslararası komisyona bırakılmıştır.
Diğer taraftan, Boğazlar Milletler Cemiyeti’nin koruması altına alınırken, Boğazlara ilişkin düzenlemeler bir uluslararası komisyona bırakılmıştır.
Boğazlar üzerindeki egemenliği kısıtlayan bu
durum Avrupa’da gelişen yeni siyasi ortamdan istifadeyle, Atatürk’ün büyük
gayretleri neticesinde 22 Haziran 1936 tarihinde İsviçre’nin Montrö şehrinde
uluslararası bir konferans toplanmasına karar verilmiştir. Çalışmaların
sonucunda yukarıda tarihsel olarak statü değişikliklerini ve
stratejik önemini incelediğimiz Türk Boğazları için günümüzde geçerliliğini
koruyan ve 81 yıldır başarılı bir şekilde uygulanan Boğazlar Rejimi
belirlenmiştir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedir? Montrö anlaşması hangi maddeleri içerir?
Verdiğim linkten incelenirse çok daha detaylı bilgilere erişilecektir.
Verdiğim linkten incelenirse çok daha detaylı bilgilere erişilecektir.
BİZ GEZERKEN VE ARAŞTIRIRKEN ÇOK KEYİF ALDIK. BLOGA RESİM KOYMAYA DOYAMADIM.
SİZE DE PATİ PATİ GEZİLER DİLERİM :)
SİZE DE PATİ PATİ GEZİLER DİLERİM :)
0 comments:
Yorum Gönder